ÇEVRESEL ETKİ DEĞERLENDİRMESİ
ÇED süreçleri çoğunlukla doğa ve insan sağlığı üzerinde önemli etkileri olan enerji, petrol ve madencilik sektörlerindeki yatırımlara uygulanmaktadır. Bu nedenle ÇED süreçlerine yönelik mevzuat ve uygulamaların iyileştirilmesi son derece önemlidir. Sorunlar ve ihtiyaçlar göz önünde bulundurulduğunda dört ana konuda mevzuatta iyileştirilme gerekliliği ortaya çıkmaktadır: katılım, süreler, izleme/denetleme ve kapsam. Bu konuda uzman görüşlerinden yararlanılmaktadır.
Sağlıklı Bir Çevrede Yaşamak İçin Ele Aldığımız Hususlar
Tarım Arazilerinin Korunması
Hızla artan nüfus, kentlerin çeperlerinde bulunan tarım arazilerinde yapılaşma baskısına neden oluyor. Binlerce yılda oluşan verimli topraklarımızı, yapılaşma yüzünden hızla kaybediyoruz. Büyükşehir belediyelerinin kurulması ile köyler ve belde belediyeleri mahalleye dönüştürülerek kırsal alanların hızla kentleşmesinin önü açılmıştır. Türkiye tarım arazisi potansiyeli bakımından sanıldığı kadar zengin değildir. Ülke genelinde arazinin üçte ikisinin eğimi % 15'den fazladır. Topraklarımızda çok şiddetli erozyon yaşanmaktadır. Dolayısıyla, bitkisel üretim için kısıtlayıcıları bulunmayan, verimli tarım arazilerinin korunması son derece önemlidir.
Doğal Kimliklerin Korunması
Yerleşmelerin fiziksel, sosyo-ekonomik, kültürel ve tarihi özelliklerinin yanı sıra, yeşil alanları, doğal varlıkları, ekosistem bileşenleri de kentsel kimliği oluşturan önemli unsurlardır. Kentlerin doğal kimliğini oluşturan yeşil alanlar, sulak alanlar, ormanlar, su havzaları, tarım alanları gibi doğal varlıkları ve ekosistem bileşenleri; yapılaşma ve kirlilik nedenleriyle tahrip edildiğinde ve/veya değiştirildiğinde kentsel kimlik de değişmektedir. Sonuçta kentlerde yaşayanların belleği ve yaşadıkları yer ile kurdukları ilişki de zarar görmektedir.
Bu nedenle kentlerin gelişim ve dönüşüm süreçlerinde, doğal ve kültürel kimlikleri korunmalıdır.
Yeşil Alanların Korunması
Sıkışık kent dokusu içinde doğa ile bütünleşmeye imkan veren yeşil alanlar, yapılaşmış alanlar içerisinde insanların dinlenmesi, gezinmesi ve doğaya yakınlaşmaları amacıyla düzenlenen ortak kullanım alanlarıdır. Bu kapsamda, yeşil alanlar, insan ile doğa arasında bozulan ilişkiyi dengelemede, toplumsal ilişkilerin geliştirilmesinde ve kentsel yaşam koşulları ile yaşam kalitesinin iyileştirilmesinde etkilidirler. Ayrıca, olası afet durumlarında geçici barınma, hastane, aşevi gibi yaşamsal ihtiyaçlarımıza da cevap verecek toplanma ve çadır alanları olmaları, bu açık ve yeşil alanların korunmasının önemini artırmaktadır. Türkiye'de mevzuat gereği yerleşmelerde kişi başına düşen aktif yeşil alan miktarı 10 m2 olmalıdır.
Atık Yönetimi ve Çevrenin Korunması
Düzenli depolama tesislerinin kurulması, bertaraf ve dönüşüm sistemleri ile atık su şebekesi ve arıtma sistemlerinin yeterliliği ve doğru işletilmesinin yanı sıra bu tür tesislerin yer seçimi son derece önemlidir. Özellikle orman alanlarının yakınında yer alan kentlerde çok sık görülen bir durum, katı atık depolamak için ormanlık alanların seçilmesidir. Bu durum, hem orman yangını riskini artırabilmekte, hem de kentlerdeki halk sağlığı için büyük önem taşıyan orman ekosisteminin zarar görmesine sebep olmaktadır. Tarım arazilerinde katı atık depolama alanı veya atık su arıtma tesisi yapılması halinde de verimli toprakların kaybı söz konusudur.
İklim Değişikliğine Uyum Sağlanması
En büyük ortak sorunumuz olan iklim değişikliğinin etkilerini şimdiden tüm dünyada ve Türkiye’de, görmeye başladık. Türkiye’de insan kaynaklı iklim değişikliğine bağlı olarak sadece büyük kentlerimizde meydana gelen sel hasarlarının neden olduğu maddi kayıplar, depremlerin neden olduğu maddi kayıplara yaklaşmaktadır. Bu da, iklim değişikliği ile mücadelede ve değişen iklimlere uyum sağlayıp, medeniyetimizi kurtarmada yerel yönetimlerin ne kadar önemli olduğunu göstermektedir. Dünyadaki sera gazı salınımın %75'i kentlerden kaynaklanmaktadır. Kentlerdeki elektrik üretimi, ısınma, kent içi ulaşım gibi alanlarda fosil yakıtların kullanımı; kent etrafındaki ormanlar, tarım arazileri gibi karbon yutak alanların yok olması sebebiyle, kentler iklim değişikliğinin en önemli sebeplerinden birisi durumundadır.
Bununla beraber, dünya nüfusunun yarısından fazlası, Türkiye nüfusunun yaklaşık %90'ı kentlerde yaşamaktadır. İklim değişikliğine bağlı kuraklık ve sel olaylarının artışı kentlerin su kaynaklarını ve altyapısını olumsuz etkilemekte; altyapının zarar görmesi ve aşırı iklim koşulları (aşırı sıcaklar, aşırı soğuklar, sel felaketleri, kasırgalar vb.) halk sağlığını tehlikeye sokmaktadır. Aynı zamanda, iklim değişikliğine bağlı deniz seviyesi yükselmesine karşı önlemler alınmazsa, Türkiye gibi denize kıyısı olan ülkelerde birçok kent önemli bir risk altına girmektedir.
Sürdürülebilir Ulaşımın Geliştirilmesi
Ulaşım politikaları, kentlerde hava kirliliği, trafik sorunu, iklim değişikliği, yaşam kalitesi açısından son derece önemli bir konudur. Kentlerin ulaşım politikalarının geliştirilmesi için sadece yeni yolların yapılması yeterli değildir; ulaşımda arz-talep dengesinin kurulması, ulaşım türü tercihleri, ulaşımın arazi kullanım politikaları ile birlikte ele alınması da önemlidir. İklim değişikliğinin birincil sebebinin fosil yakıt bağımlılığımız olduğu göz önünde bulundurulacak olursa, sürdürülebilir ulaşım politikaları, iklim değişikliği ile mücadelede de son derece önemlidir.
Altyapının Geliştirilmesi
Altyapı çalışmaları, kentlerin sağlıklı gelişimi ve yaşam kalitesinin artırılması açısından hayati öneme sahiptir. Yol, kanalizasyon, yağmur suyu, içme suyu gibi ihtiyaçlarını yeterli düzeyde karşılamamış kentler, ekonomik ve sosyal gelişimini sağlamayacağı gibi doğa için de büyük tehdit oluşturmaktadır. Altyapı açısından en önemli sorunlardan birisi de altyapı ile ilgili detaylı bilgilerin yetersizliğidir. Birçok kentte içme suyu, atık su, elektrik, telekomünikasyon şebekeleri ile ilgili sağlıklı yer altı haritaları ve güzergâh bilgileri bulunmamaktadır. Bu sebeple, herhangi bir yatırım sebebi ile inşaat çalışmaları yapılırken elektrik hatları, telefon kabloları veya su şebekesi sıklıkla zarar görebilmektedir. Kentlerde su ve elektrik kayıp ve kaçakları yüksek düzeylerdedir.
Kentlerin Sağlıklı Gelişmesi
Tüm kentlerimizde hızlı bir gelişim ve dönüşüm yaşanmaktadır. Bunun sonucunda, ekolojik ve sosyo-kültürel boyutları göz ardı edilerek, kentsel dönüşüm planları ya da üst ölçekli planlara uygun olmayan projeler hayata geçirilmektedir. Kentlerin sağlıklı bir şekilde gelişmesi için; iyileştirilmesi ve sağlıklı hâle getirilmesi gereken bölgelerde yapılacak planlamalarda ve proje çalışmalarında yeşil alanların korunması, mümkün olduğunca miktarının arttırılması ve kesinlikle başka kullanımlara dönüştürülmemesi; bu plan ve projelerin sosyal boyutu ile birlikte ekolojik boyutunun da göz önünde bulundurulması gerekmektedir.
Paydaşların Karar Süreçlerine Aktif Katılımının Sağlanması
Yerel yönetimlerin toplumu ilgilendiren kararları, o kararlardan etkilenecek olan kişiler ile STK’lar ve üniversiteler gibi kurumların sürece aktif katılımlarını sağlayarak, katılımcı bir anlayışla alması son derece önemlidir. Birleşmiş Milletler Aarhus Sözleşmesi (2011) ile “şimdiki ve gelecekteki kuşakların” sağlıklı bir çevrede yaşaması için çevresel bilgiye erişimi, karar alma sürecine halkın katılımı ve yargıya başvuru hakları güvence altına alınmaktadır. Türkiye Aarhus Sözleşmesine henüz taraf olmasa da yerel yönetimler
Aarhus Sözleşmesi’nin çevresel demokrasi anlayışını uygulayabilir ve halkın ve paydaşların sürece katılımını sağlayacak mekanizmaları etkin şekilde uygulayabilirler.
Ekolojik Okur Yazar Belediyelerin Oluşturulması